The Swimmers: Ege Denizi'ni Yüzerek Geçen Kardeşlerin Hikayesi

Başrollerinde Nathalie Issa ve Manal Issa'nın yer aldığı  film gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. Şam'dan Berlin'e uzanan bir yolculuğu içinde barındıran bu hikayede gerçekten öz kardeş olan iki oyuncuyu çıkarmışlar kamera karşısına. Bu gerçek, seyircileri ayrıca mest eden bir detay.

Swimmers inceleme
21. yüzyılın gündeminden düşmeyen Suriye savaşının dış dünyaya tezahürü olarak başlayan mülteci göçü gün geçtikçe sürekli artıyor. Öyle ki rakamlar gerçekten çok korkunç. Şu an Türkiye'deki mülteci sayısı 3,5 milyondan fazla ve Türkiye dünya genelinde en çok mülteci alan ülke konumunda.


Dünya'da 2021 yılı itibariyle 89 milyon kişi göç etti ya da ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Hal böyleyken yanı başımızda olup duran bu "mülteci göçü" gerçeğini görülür kılmak adına yapılan her bir eylem gerçekten çok kıymetli.

Çok fazla ipucu olmaması adına filmin her dakikasına inmek istemiyorum aslında. Bunun yerine başlangıç ve sonunu söyleyebilirim. Suriye'deki savaşın etkisi o kadar büyüyor ki; orada yaşayan yerli insanlar akşam yemeklerini rahatlıkla yiyemiyor, otobüs duraklarını güvenle kullanamıyor. Zira her an birkaç asker otobüsü durdurup sorgulama yapabiliyor. Öyle ki böyle bir ana şahit olacağız bir sahne filmde de yer alıyor.

Savaşın baskısı altında olimpiyatlara katılıp ülkesini temsil etmenin artık riskli olduğuna kanaat getiren Mardini kardeşler, ailesini güçlükle ikna edip kuzenleri ile birlikte İstanbul üzerinden kaçak olarak ilk önce Yunan sularına ardından Avrupa sahası olan Yunanistan topraklarına ve nihayetinde türlü mücadelelerle Berlin'e ulaşıyorlar. Bu süreçte en can alıcı nokta, şişme bota fazla gelen insan kalabalığı yüzünden Ege sularının tam ortasında batma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında, Mardini kardeşlerin botu hafifletmek adına risk alarak denize atlayıp kıyıya kadar yüzmeleri oluyor.

Ardından rahat bir yaşama kavuştuktan sonra Yüsra Mardini çok çalışıp hayali olan Rio'daki olimpiyatlara katılıyor. Avrupa sınırları içine geldikten sonra şunu da fark ediyor ki: Artık Suriye geride kaldı ve onun bir vatanı yok. Kendine Suriyeli diyemez, hiçbir ülkeye ait değil. O bir mülteci. Bu kabullenişten sonra yarışmada Suriye adına yarışamayacağını da anlıyor ve kendisine tanınan fırsatı değerlendirip mülteciler adına Rio'ya gidiyor, birincilikle dönüyor.

Tüm bu olup bitenleri seyrederken içimde tutamayacağım birkaç eleştirim olacak. Evet savaş korkunç bir durum. İçinde olmak, yanı başında insanların her gün biraz daha artarak ölmesini izlemek, hayallerini hedeflerini gerçekleştiremez hale gelmek fena halde can yakıcı. Savaşın çizdiği sınırları aşıp özgürlüğe kavuşmak, hayal ettiklerini gerçekleştirmiş olmak nereden baksan başarılı bir kurtuluş hikayesi. Fakat aklım geride kalanlara bakmadan duramıyor. Çünkü birkaç insanın savaşın olduğu coğrafyadan göç etmiş olması; savaşın can acıttığı, kan döktüğü gerçeğini değiştirmiyor. Hem de o kan gidenlerle aynı milliyetten.

Yaşanılan mutluluk, tadılan özgürlük sadece bireysel, tek kişiye ait. Oradan göç edenlerin olması kalanların kabus içinde kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.

Şöyle bir soru bırakmak istiyorum yazımı bitirirken. Savaş hala devam ederken, geride bırakılan insanlar terörün kurbanı olurken; o geride bırakılanlarla aynı topraklarda büyüyen başka insanın(ların) tattığı özgürlük, kazandığı zafer ne kadar kıymetli? Rio'daki o zafer Suriye'de herhangi bir ara sokakta gerçekleşen patlamada ölen çocuğa ne verdi? Ya da ne aldı demeli.

Yorum Gönder "The Swimmers: Ege Denizi'ni Yüzerek Geçen Kardeşlerin Hikayesi"